Covid-19 izolasyonu sonun başlangıcı mı? İzolasyon, izole etmek, izole olmak: tüm bu sözcüklere çok yabancı olmadığımız bir tarihsel süreçteyiz. Anlamları korunma, korumak, korunmak olan bu sözcükler bize şu soruları sordurur. Neden koruma? Neyi korumak? Neden korunmak? Ve de en önemlisi kimden korunmak? İnsanlık tarihi, aynı zamanda savaşın tarihi sayılır. Savaşta taraflar olur ve birbirlerine düşman olanlar savaşır. İlkel toplumlardan günümüze kadar insanlığın “uygarlık” adına kat ettiği aşamaların en son kertesi “modern teknolojik toplum” diye adlandırılır. Daha başka adlar da mutlaka çıkacaktır. Toplumların kat ettiği aşamalarda savaş teknikleri de ona uygun biçimde gelişmiştir. Öyle ki, mitolojilerde, tanrıların birbirleriyle, güçlü insanların vahşi yaratıklarla olan savaşlarından bahsedilir. Ancak, savaşın on binlerce yıllık tarihinde görünmez bir güçle savaşıldığından bahsedilmez. Sadece ilahi bir kuvvetten söz edildiğini biliyoruz. İnsanlık tarihinde bir başka savaş daha vardır, doğanın kahredici gücüne karşı korunma, direnme savaşı. Sel, çığ, hortum, yıldırım, fırtına, deprem, tsunami vb. doğal olgulara karşı, insanoğlu çeşitli korunma metotlarıyla günümüze kadar gelmiştir. Bu tür şeylere karşı her toplum kendine göre, bu ya da şu ölçüde çözümler üretmiştir. Mitolojik Nuh tufanında dahi, Nuh’un deprem, fırtına, deniz kabarmalarıyla alt üst olan dünyada, her canlıdan, bitkiden bir çift alarak gemisine koyduğu ve onları bir kara parçasına çıkartıp hayatın devamını sağlamaya bir çare bulduğundan bahsedilir. Oysa, en ileri teknolojik toplumların olduğu günümüz dünyası, gözle görünmez bir virüs karşısında çaresiz kalmakta. Hem de küresel bir çaresizlik. Gezegenin muktedirleriyle kölelerini eşitleyen bir virüsten bahsediyoruz: Covid-19. Yarın başkaları çıkabilir. Dolayısıyla isim önemli değil. Doğayı acımasızca emelleri doğrultusunda kullanan vahşi kapitalizmin süper kaleleri, bir toz tanesinden daha küçük virüs karşısında tuzla buz oldu. Kaybeden doğa değil, dizginsiz istemleri olan insanoğlunun yarattığı adaletsiz sistemleri olacak. Bu virüs, kapitalizmin ne kadar kof, ne kadar vahşi, ne kadar adaletsiz olduğunu gösterdi. Geçmişte vebadan, koleradan vb. hastalıklardan milyonlarca insanın öldüğünü tarihten öğrenmekteyiz. O zamanlar tıp ileri değildi, önlemler yetersizdi. Bu nedenle mazeretler haklı zemine oturabilir. Ancak günümüzün “modern teknolojik” donanımlı devletlerine insanın sorası gelir: Hani nerede modern tıpınız? Nerede teknolojiniz? Sonuç olarak çaresiz kalan kof sistemlerin insanlara önerdiği tek şey “İZOLASYON” oldu. Bize izolasyondan başka çare sunmayan gezegenin egemenleri, en az virüs kadar sorunlar yaratacak; psikolojik ve sosyolojik çöküşün adımlarını da atmış oldular. Zorunlu “sosyal mesafe” ve “izolasyon” dedikleri tedbir, insanları bir yabancılaşmaya, paranoyaya varan kuşkuculuğa ve dolayısıyla psikolojik çöküntüye sürükleyebilir. İnsanları eve kapatan, zorunlu asosyalliğe sürükleyen izolasyon tedbirinden de, medya teknolojisini elinde bulunduran vahşi kapitalist tekellerin kazançlarına kazanç katacakları kesin. İnsanları görünmez bir virüse karşı İzolasyona mahkum eden kapitalizmin, toplumların sorunlarını çözen değil; onların sonlarını hazırlayan bir sistem olduğunu Karl Marks yüz elli yıl önce söylemişti. Ne kadar haklı olduğunu günümüz kapitalist sisteminin çaresizliğinde görebiliyoruz. Bu sistem, savaşlarla sadece insanlığın sonunu değil, hoyratça kullandığı doğayı da büyük bir tehlikenin eşiğine getirmiştir. Onun vahşi istemlerine karşı, geçmişten beri toplumsal muhalefetler olmuştur. Ancak dizginsiz vahşi gidişatın önüne geçilebilmiştir. Farkındalık yaratma anlamında sanatsal çıkışlar da yapılmıştır elbette. Christo’unun adaları, tarihi yapıları doğal dokuları kaplama eylemleri gibi... Şimdi kapitalizmin kötülüklerine karşı doğayı izole etme zamanıdır. Virüse karşı çaresiz kalan kapitalizm, bize virüsten daha tehlikeli bir şey sunuyor: “İzolasyon”. Sevgililerin maskeleriyle öpüştüğü bir yabancılaşmaya mı gidiyoruz? René Magritte’in “Aşıklar” tablosu gerçek mi oluyor? Bir sonun başlangıcında mıyız yoksa?

KORUNART GÜNLÜKLERİNDEN; SARMALANMIŞ HAYATLAR…
Konak, İzmir, 2020

Covid-19 izolasyonu sonun başlangıcı mı? İzolasyon, izole etmek, izole olmak: tüm bu sözcüklere çok yabancı olmadığımız bir tarihsel süreçteyiz. Anlamları korunma, korumak, korunmak olan bu sözcükler bize şu soruları sordurur. Neden koruma? Neyi korumak? Neden korunmak? Ve de en önemlisi kimden korunmak? İnsanlık tarihi, aynı zamanda savaşın tarihi sayılır. Savaşta taraflar olur ve birbirlerine düşman olanlar savaşır. İlkel toplumlardan günümüze kadar insanlığın “uygarlık” adına kat ettiği aşamaların en son kertesi “modern teknolojik toplum” diye adlandırılır. Daha başka adlar da mutlaka çıkacaktır. Toplumların kat ettiği aşamalarda savaş teknikleri de ona uygun biçimde gelişmiştir. Öyle ki, mitolojilerde, tanrıların birbirleriyle, güçlü insanların vahşi yaratıklarla olan savaşlarından bahsedilir. Ancak, savaşın on binlerce yıllık tarihinde görünmez bir güçle savaşıldığından bahsedilmez. Sadece ilahi bir kuvvetten söz edildiğini biliyoruz. İnsanlık tarihinde bir başka savaş daha vardır, doğanın kahredici gücüne karşı korunma, direnme savaşı. Sel, çığ, hortum, yıldırım, fırtına, deprem, tsunami vb. doğal olgulara karşı, insanoğlu çeşitli korunma metotlarıyla günümüze kadar gelmiştir. Bu tür şeylere karşı her toplum kendine göre, bu ya da şu ölçüde çözümler üretmiştir. Mitolojik Nuh tufanında dahi, Nuh’un deprem, fırtına, deniz kabarmalarıyla alt üst olan dünyada, her canlıdan, bitkiden bir çift alarak gemisine koyduğu ve onları bir kara parçasına çıkartıp hayatın devamını sağlamaya bir çare bulduğundan bahsedilir. Oysa, en ileri teknolojik toplumların olduğu günümüz dünyası, gözle görünmez bir virüs karşısında çaresiz kalmakta. Hem de küresel bir çaresizlik. Gezegenin muktedirleriyle kölelerini eşitleyen bir virüsten bahsediyoruz: Covid-19. Yarın başkaları çıkabilir. Dolayısıyla isim önemli değil. Doğayı acımasızca emelleri doğrultusunda kullanan vahşi kapitalizmin süper kaleleri, bir toz tanesinden daha küçük virüs karşısında tuzla buz oldu. Kaybeden doğa değil, dizginsiz istemleri olan insanoğlunun yarattığı adaletsiz sistemleri olacak. Bu virüs, kapitalizmin ne kadar kof, ne kadar vahşi, ne kadar adaletsiz olduğunu gösterdi. Geçmişte vebadan, koleradan vb. hastalıklardan milyonlarca insanın öldüğünü tarihten öğrenmekteyiz. O zamanlar tıp ileri değildi, önlemler yetersizdi. Bu nedenle mazeretler haklı zemine oturabilir. Ancak günümüzün “modern teknolojik” donanımlı devletlerine insanın sorası gelir: Hani nerede modern tıpınız? Nerede teknolojiniz? Sonuç olarak çaresiz kalan kof sistemlerin insanlara önerdiği tek şey “İZOLASYON” oldu. Bize izolasyondan başka çare sunmayan gezegenin egemenleri, en az virüs kadar sorunlar yaratacak; psikolojik ve sosyolojik çöküşün adımlarını da atmış oldular. Zorunlu “sosyal mesafe” ve “izolasyon” dedikleri tedbir, insanları bir yabancılaşmaya, paranoyaya varan kuşkuculuğa ve dolayısıyla psikolojik çöküntüye sürükleyebilir. İnsanları eve kapatan, zorunlu asosyalliğe sürükleyen izolasyon tedbirinden de, medya teknolojisini elinde bulunduran vahşi kapitalist tekellerin kazançlarına kazanç katacakları kesin. İnsanları görünmez bir virüse karşı İzolasyona mahkum eden kapitalizmin, toplumların sorunlarını çözen değil; onların sonlarını hazırlayan bir sistem olduğunu Karl Marks yüz elli yıl önce söylemişti. Ne kadar haklı olduğunu günümüz kapitalist sisteminin çaresizliğinde görebiliyoruz. Bu sistem, savaşlarla sadece insanlığın sonunu değil, hoyratça kullandığı doğayı da büyük bir tehlikenin eşiğine getirmiştir. Onun vahşi istemlerine karşı, geçmişten beri toplumsal muhalefetler olmuştur. Ancak dizginsiz vahşi gidişatın önüne geçilebilmiştir. Farkındalık yaratma anlamında sanatsal çıkışlar da yapılmıştır elbette. Christo’unun adaları, tarihi yapıları doğal dokuları kaplama eylemleri gibi... Şimdi kapitalizmin kötülüklerine karşı doğayı izole etme zamanıdır. Virüse karşı çaresiz kalan kapitalizm, bize virüsten daha tehlikeli bir şey sunuyor: “İzolasyon”. Sevgililerin maskeleriyle öpüştüğü bir yabancılaşmaya mı gidiyoruz? René Magritte’in “Aşıklar” tablosu gerçek mi oluyor? Bir sonun başlangıcında mıyız yoksa?

#korona #covid-19 #izolasyon #maske #koronaart #evdekal #karantina #korunart corona #covid-19 #ısolation #mask #coronaart #stayhome #quarantine
ÇAĞRI Küçük Zaman Sözlüğü
YIL 2020
TÜR Fotoğraf
ADET 8
KONUM Konak
ŞEHİR İzmir
ÜLKE Türkiye
  • ÖZLEM KALMAZ
    İzmir

    İzmir’de doğdu. 2002’de Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü'nden mezun oldu. Lisans eğitiminden sonra bir süre İngiltere’de yaşadı. Yüksek lisansını 2018 yılında DEÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı, Resim-İş Öğretmenliği programında tamamladı. Halen Yaşar Üniversitesi’nde Sanat ve Tasarım Bölümünde doktora öğrenimini sürdürmektedir.


    https://www.instagram.com/artizlife.ok/?hl=tr, https://www.facebook.com/kalmaz.turkan, [email protected]@yahoo.co.uk