15 yaşında ayrıldığım yere 12 yıl sonra buruk bir ziyaret. Komşudan, yani yengemden aldığım evin "demir kapı kolu"yla, yamulmuş merdivenleri hızla geçip bu tahta kapıya geldim. Anahtar deliği bozuk, eskimiş kapının açılmasının tek yolu buydu... Kapıyı açıp da eşikte durduğumda; yerde tavandan düşen boya ve sıva parçaları ile eski terkedilmiş, teki olmayan bir plastik terlik gururla bana bakıyordu. Tahtaları iyice çürüyüp kırılan giriş kapısına her bakışımda “tahtakuruları” gelir aklıma. Küçük halimle ev sessizken etraftan gelen tıkır tıkır sesleri takip edip bulmuştum onları. Görememiştim belki ama kimi zaman kapının altında biriken tahta tozlarından içerde sayıca çok olduklarını sezebilmiştim... Kapıdan girip devam ettiğimde; loş bir holde baklava dilimli halının üzerinde oynadığım sek sek oyununun verdiği yalnızlıktan geriye duvarları rutubetli ve çatlamış, inşaat demirleri gözüken bu görüntü kaldı elimde. Tabii bir de holden geçerken küçük bir "kertenkele"nin tavanda dolaşırken kafamın yanından aşağı düşüşü ve kopardığım çığlık... Holden devam ettiğimde; karşımda duran tuvalet-banyonun bir aradalığıydı. Çocukken cezaların mutlak çekildiği yer; yaz aylarında "sarı pencere" açıkken damdan aşağı sarkan üzüm sarmaşıklarının özgürce salınmaları, su oyunları, mandallar, küçük kovalar derken hayal gücünün kalesi haline gelmişti... Banyonun sağındaki yatak odası; odanın eşyaları hayli değişmiş ve eksilmiş halde kapıları çıkık ve kırık bir dolap. Yanında, basma fistanında kaydırak misali oyunlar oynadığım babaannemin, biz göç ettikten sonra hasta yatağı haline gelen ve vefat ettiği "demir karyola" kaldı geriye... Yatağın ucunda ise "babamın bond çantası". Küçükken içinde neler olduğunu merak edip evde kimse yokken düğmelerini kurcalayıp açmaya çalıştığım ve günün birinde açabildiğim çanta. Bin bir gerçek üstü ihtimallerime karşılık, içinden doğru dürüst okuyup anlayamadığım bir sürü beyaz kağıt ile birlikte çıkan hayal kırıklıkları... Babamın şifreli bond çantasının tam sağ çaprazındaki duvara bakınca, odun sobasının baca deliği ve tek kalmış "soba borusu" takıldı gözüme. Aşağı sarkan kuru ot ile birlikte burası, kendimi bildim bileli hiçbir zaman kullanılmayan o boruda yaşayan küçük serçelere aitti... Köy evi, küçük, iki odalı. Tahta kapılı evden çıkmadan, kapının solundaki diğer odaya girdim. Kopup yere düşmek üzere olan perde ve ona eşlik eden avize. Demir pencere açık kalmış, karşıda ise hayatımdaki ilk lakap takışımın sebebi görünüyor. “Baykuş” demiştim bizlere. Sakin köy yaşantısında en büyük eğlence karşılıklı evlerin penceresinde sohbet, belki de en önemlisi karşılıklı dikizleyip, dikizlenmekti. Uzun zamandır komşunun tekli eylemine dönüşen bu durum bir anlığına bu fotoğrafla birlikte karşılıklı eylemi yeniden dondurup bıraktı belki de... Demir kapı kolu, tahtakuruları, kertenkele, sarı pencere, demir karyola, babamın bond çantası, soba borusu, baykuş... Ne zaman bir yerde rastlasam, duysam veya anımsasam birdenbire o 15 yıllık kutu gibi evin içine girip zamanı ölçmekten çok; dalgalar, sisler arasında yarım yamalak çağrışımlar, sesler, gülüşler, Arapça-Türkçe karışık sözcükler, melodiler içinde salınıp zamanın içinde kayboluyorum. Not: Fotoğraflar 2018 yılında Antakya'da çekilmiştir.

KUTU
Kadıköy/İstanbul, İstanbul, Hatay, 2020

15 yaşında ayrıldığım yere 12 yıl sonra buruk bir ziyaret. Komşudan, yani yengemden aldığım evin "demir kapı kolu"yla, yamulmuş merdivenleri hızla geçip bu tahta kapıya geldim. Anahtar deliği bozuk, eskimiş kapının açılmasının tek yolu buydu... Kapıyı açıp da eşikte durduğumda; yerde tavandan düşen boya ve sıva parçaları ile eski terkedilmiş, teki olmayan bir plastik terlik gururla bana bakıyordu. Tahtaları iyice çürüyüp kırılan giriş kapısına her bakışımda “tahtakuruları” gelir aklıma. Küçük halimle ev sessizken etraftan gelen tıkır tıkır sesleri takip edip bulmuştum onları. Görememiştim belki ama kimi zaman kapının altında biriken tahta tozlarından içerde sayıca çok olduklarını sezebilmiştim... Kapıdan girip devam ettiğimde; loş bir holde baklava dilimli halının üzerinde oynadığım sek sek oyununun verdiği yalnızlıktan geriye duvarları rutubetli ve çatlamış, inşaat demirleri gözüken bu görüntü kaldı elimde. Tabii bir de holden geçerken küçük bir "kertenkele"nin tavanda dolaşırken kafamın yanından aşağı düşüşü ve kopardığım çığlık... Holden devam ettiğimde; karşımda duran tuvalet-banyonun bir aradalığıydı. Çocukken cezaların mutlak çekildiği yer; yaz aylarında "sarı pencere" açıkken damdan aşağı sarkan üzüm sarmaşıklarının özgürce salınmaları, su oyunları, mandallar, küçük kovalar derken hayal gücünün kalesi haline gelmişti... Banyonun sağındaki yatak odası; odanın eşyaları hayli değişmiş ve eksilmiş halde kapıları çıkık ve kırık bir dolap. Yanında, basma fistanında kaydırak misali oyunlar oynadığım babaannemin, biz göç ettikten sonra hasta yatağı haline gelen ve vefat ettiği "demir karyola" kaldı geriye... Yatağın ucunda ise "babamın bond çantası". Küçükken içinde neler olduğunu merak edip evde kimse yokken düğmelerini kurcalayıp açmaya çalıştığım ve günün birinde açabildiğim çanta. Bin bir gerçek üstü ihtimallerime karşılık, içinden doğru dürüst okuyup anlayamadığım bir sürü beyaz kağıt ile birlikte çıkan hayal kırıklıkları... Babamın şifreli bond çantasının tam sağ çaprazındaki duvara bakınca, odun sobasının baca deliği ve tek kalmış "soba borusu" takıldı gözüme. Aşağı sarkan kuru ot ile birlikte burası, kendimi bildim bileli hiçbir zaman kullanılmayan o boruda yaşayan küçük serçelere aitti... Köy evi, küçük, iki odalı. Tahta kapılı evden çıkmadan, kapının solundaki diğer odaya girdim. Kopup yere düşmek üzere olan perde ve ona eşlik eden avize. Demir pencere açık kalmış, karşıda ise hayatımdaki ilk lakap takışımın sebebi görünüyor. “Baykuş” demiştim bizlere. Sakin köy yaşantısında en büyük eğlence karşılıklı evlerin penceresinde sohbet, belki de en önemlisi karşılıklı dikizleyip, dikizlenmekti. Uzun zamandır komşunun tekli eylemine dönüşen bu durum bir anlığına bu fotoğrafla birlikte karşılıklı eylemi yeniden dondurup bıraktı belki de... Demir kapı kolu, tahtakuruları, kertenkele, sarı pencere, demir karyola, babamın bond çantası, soba borusu, baykuş... Ne zaman bir yerde rastlasam, duysam veya anımsasam birdenbire o 15 yıllık kutu gibi evin içine girip zamanı ölçmekten çok; dalgalar, sisler arasında yarım yamalak çağrışımlar, sesler, gülüşler, Arapça-Türkçe karışık sözcükler, melodiler içinde salınıp zamanın içinde kayboluyorum. Not: Fotoğraflar 2018 yılında Antakya'da çekilmiştir.

#hafıza #zaman #zamansozluğu #babaanne #kertenkele #demirkapıkolu #tahtakuruları #sobaborusu #sarıpencere #baykus #komsu #kapı #tahta #dolap #bondcanta #kısazamansozlugu #anı #cocukluk #gerıyedonus #kutu #ev #eski #yasam
ÇAĞRI Küçük Zaman Sözlüğü
YIL 2020
TÜR Fotoğraf
ADET 8
KONUM Kadıköy/İstanbul
ŞEHİR İstanbul, Hatay
ÜLKE Türkiye
  • ÖZGE ASLAN
    İstanbul

    Kasım 1991 doğumlu, İstanbul'da yaşıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlarken ikinci üniversite olarak Radyo ve Televizyon Programcılığı Bölümü'nü tamamladı. 2013'ten itibaren çeşitli dergi, gazete ve fanzinlere yazılarıyla katkı sunarken; kısa filmlerde, reklam çekimlerinde reji asistanlığı yaptı. "Dijital Sanat", "Nöro-sanat", "Yeni Medya Sanatı" "Sinema'da İşçi Filmleri", "Fotoğrafçılık" temel ilgi alanlarını oluşturmaktadır.


    http://www.azizmsanat.org/tag/ozge-aslan/