ÇATLAK BİTKİ ÖRTÜSÜ
Tarlabaşı Dolapdere, İstanbul, 2023
İnsanı merkezinden çıkarırsak ve yerine zorla yerinden edilmiş, şehrin kenar mahallerine sıkıştırılmış azınlıkların resmi kayıtlar dışında kolayca sınıflandırılamayan, ara mekânlarla, terk edilmiş/mülksüz sayılan binalarla olan ekolojik ilişkilerini koysak ne olur? Bu terk edilmiş mekânlardaki niteliksiz toprak, kapısına tuğla örülmüş ama yine de tuğla aralarından fışkıran çalılar, bitkiler arasında nasıl bir ilişki var? Kadınların bu semtte kent bostanları var mı, kulağa çalınan ama çok da görünür kılınmayan ara mekânlardaki bahçeler bize ne söyler?
James C. Scott söylemindeki gibi dikkatleri direnişin ‘gündelik’ ve ‘örtülü’ biçimlerine yönlendirince yıkım karşısında kadınların sakındığı şey başka türlü bir yıkım direnişi midir?
Bu projenin beslendiği bir diğer damar, Tarlabaşı’nda kentsel dönüşüm projesi üzerine konuştuğum Ayla Abla. Kocasından kalma yakacak odun dükkânı işletiyor. Onunla olan sohbetimiz dinlenmiyor gibi görünse de, bizi bekleyen ve dinleyen birileri hep var. Çayımız geliyor, gidiyor, yanımızda oturanlar oluyor, göz süzülüyor, kulak kabartılıyor; orada olduklarını hissettiriyorlar. Ayla Abla’yla konuşurken, gizlenen saklanan şeylerin hep anlatımdaki tekrarda olduğunu fark ediyorum.
Ayla Abla’ya miras kalmış dükkânına ve Tarlabaşı’yı yerinden eden Taksim 360 projesine, sahipsiz topraklara, sahiplenilmeden üretim yapılan ve gizli tutulan bahçelere, duvarlarına tuğla örülmüş terk edilmiş binaların kendi içerisindeki birlikteliklerine bakmak istiyorum.
#anı #sehir #hafıza